İKTİDAR VE KÜRT FAŞİZMİ
Bir devlet düşünün Şehit kanının renklerini taşıyan al bayrak yerine , topraklarında anlamsız paçavra sallanmakta . Yakalandığında bin bir pişmanlık getiren otuz bin kişinin katili cani , özel hapishanesinde teröristlere emir yağdırıp, devlet ile pazarlıklar yapabilmekte. Bir devlet düşünün , devletin resmi görevlisi , bu devlet tarafından kendisine tanınan dokunulmazlık zırhına sığınan terör örgüt temsilcisi bir partinin vekili tarafından tokatlanabiliyor. Diğer taraftan bir devlet düşünün , ikiz kuleleri bombalanıyor , bizim ancak onda birimiz kadar can kaybı veriyor. Teröristi , ülkesinden binlerce kilometre uzakta buluyor, yakalamıyor , sadece ÖLDÜRÜYOR. Bu devlet teröristle pazarlık yapılmayacağını çok iyi bilmekte , ateş olsalar cürümü kadar yer yakar diyor , basıyor tetiğe işi bitiriyor.
AKP hükümeti maalesef terörle pazarlık yapılamayacağı gerçeğinden sırf siyasi iktidar hırsı nedeniyle , 60-65 milletvekili kazanma uğruna uzaklaşmış, üstüne üstlük önce Kürt açılımı , sonra adını demokratik açılım olarak değiştirdiği eylem planı ile terörist örgüt ve onun siyasi uzantıları ile yandaşlarına , yüzde on seçim barajını dahi aşamayacak bu ayrılıkçı Kürtçü faşistlere taviz üstüne taviz vermiştir . Bu ayrılıkçılar ise kağıt üstünde paylaştıkları Anadolu toprağındaki sözde kuzey Kürdistan devletini, her fırsatta ilan etmek için fırsat kollamaktalar. Her gün TV’lerde seyrettiğimiz anarşist olaylar, üzerine gelen ayrılıkçı teröriste silah doğrultan polisin görevini yapamaması , bıçaklanması, dövülmesi basit polisiye olaylar değildir.
Bir devlet düşünün, bölgesinin en güçlü, en itibarlı devleti olarak gösterilsin o devlette tam bir siyasi istikrar olsun, yasama , yargı ve yürütme neredeyse tek elde toplandığı bu ülkede : Sivil itaatsizlik' eylemleri bahanesiyle Van Milletvekili Adayı Özdal Üçer, silahlara sarılacaklarını söyleyebilmekte . Polislerle müzakere sırasında sinirlenen Üçer, "Bak ben sana açık söyleyeyim. Biz silahlara sarılacağız o kadar basit. Silahlara sarılacağız. Başka çaremiz yok. Bizi silahlara sarılmaya mecbur kılıyorsunuz. Vallahi öyle olacak billahi öyle olacak. Vallahi gittiğiniz her yerde sıkıntı yaşayacaksınız.’’ diyebilmekte .
Her geçen gün daha da şımaran, şımardıkça , devletin bankalarını, hatta iktidarın parti binalarını yakan bu gurup daha da ileri giderek : DİYARBAKIR’da toplanan Demorkatik Toplum Kongresi'nde (DTK) konuşan BDP'nin Van'da desteklediği bağımsız milletvekili adayı ve DTK Genel Başkan Yardıscısı Aysel Tuğluk, felaketin eşiğinde olduklarını savunarak, kötü şeyler olacağını ileri sürdü. Tuğluk, "Kürtler hükmünü vermiştir, çözüm AKP’ye rağmen gelişecektir. Kürtlerin bu anlamda sabrı da bitmiştir, tahammüle de. Devletle olmuyorsa, halkımız kendi demokrasisinin kuracak ve kendi kurduğu bu sistem içinde yaşamasını bilecek kadar örgütlüdür. Bu statüsüzlük durumu daha fazla devam edemez. Mısır gibi olur, Suriye gibi mi bilinmez. Ancak bir statü kazanılacak ve ne pahasına olursa olsun savunulacaktır" dedi.
"Saçma sapan bir karar alıyor ve demokratik temsiliyetin önüne geçmeye çalışıyor. TSK denen militarist kurum eylemsizlik pozisyonundaki gerillaya karşı olağanüstü bir güç ve teknikle operasyon düzenliyor ve en son Dersim’de 7 cana kılıyor. Hepiniz bilirsiniz, bu şehrin acısı ve öfkesi biriktikçe kimseyi tanımaz. AKP denen siyasi kurum ise, olan bitene karşı art niyetli, Kürt meselesine karşı devletçi-iktidarcı tutumuyla ve daha tahrik edercesine ‘Kürt meselesi yoktur’ deme cesareti kadar gafilliğine de girebiliyor. Sizlerin ve basının huzurunda Başbakan’a bir hakikati hatırlatmak isterim, inkar isyanı büyütür sayın başbakan"
Tuğluk’un gözden kaçırdığı bir – iki husus var . Bu ülkede Kürt – Türk veya diğer etnik kökene dayanan bir ayrışma yoktur. Her vatandaş bu ülkenin nimetlerinde eşit olarak faydalanır, külfetlerine eşit olarak katlanır. Bir farkla ki polis sadece sizin temsil ettiğiniz guruba orantılı güç kullanır, oysa Tekel işçilerine ve öğrencilere nasıl davranıldığını gördük.
Bu ülkede yaşayan , kendini bu ülkenin vatandaşı olarak kabul eden Türklerin , sizin bunca kışkırtmalarınıza rağmen suskunluğu korkusundan değil, asaletindendir. Tarihte sizlerin de çok iyi bildiğiniz Dersim olayı ve Tehcir sonuçlarına sizler gibi kışkırtıcı, ayrılıkçı faşist parti ve yöneticilerin sebep olduğunu unutmayınız. Siyasilerin görevi toplumu bölmek, ayrıştırmak ve sizinde belirttiğiz gibi felaketin eşine getirici davranışlarda bulunmak değildir.
Saygılarımla,