Babanız hasta dedi. Kendini toplaması için et yemesi lazım. Çocukluğumuzda etin pişerken çıkardığı cızırtıya pek alışık değildik. Babamızın yediği iki kalem pirzola bile bizim için lükstü. Ona rağmen annemiz bir yerimiz şişmesin diye birer lokma tattırırdı. Fakirdik ama Türkiye’de AKP iktidarına kadar bir et sırası görmedik.
Azerbaycan Bakü ‘de Komünist rejimin son yıllarında uzun bir insan kuyruğu dikkatimi çekmişti. Bu ne kuyruğu dediğimde , manda kesilmiş halk bundan almak için sıradaydı. İlk et sırasına Bakü’de rastlamıştım. Şükürler olsun sana Rabbim. Türkiye’de her şey var
.
Bizde sıra olmadı mı ? elbette oldu . Katı yağ , tüp gaz sırasına bizde girdik. O zamanlar Dünya’da da ekonomik kıtlık vardı. İngiltere’nin başkenti Londra’da 1974 yılında bir kilo toz şeker bulamamıştım.
Kızılay’a geldiğimizde genelde sağlıklı olduğu için Et ve Süt Kurumunun etini tercih ederiz. Her halde devlet vatandaşına inek eti yerine at eti yedirmez düşüncesiyle ve de fiyatı daha insaflı olduğundan Kurumun etini tercih ederiz.
Gelmişken şuradan bir kilo kıyma alalım. Hafta sonu gelen giden olur. Alalım. Kızılay Et ve Süt Kurumunun önü ana baba günü . Bir olay olmuş galiba dedi. Kalabalığa girmeyelim. Yok dedim ben seneler önce Azerbaycan’da da komünist rejimde böyle bir sıra görmüştüm. Bu ET sırası hanım. Halkın yüzde 49.5 oyla iktidarını onayladığı AKP dönemindeki et sırası. Ona oy verenlerin bu sırayla pek ilgisi olacağını sanmam .En ucuz etin kilosu burada otuz lira. Sağlıklı yaşam için haftada en az yarım kilo et tüketmeliymiş insan .Dört kişilik aile için bu ayda 250 TL demek , asgari ücret 1.300 TL. Olacağına göre artık rahatlıkla sağlıklı yaşam içine girer ; iş bulup çalışma şansını elde edenler.
Sırada genelde emekliler olur , onların emekli maaşı ile bu sırada en az bir saat beklemek zorunluluktur , onlar için emeklilikle birlikte zaman kavramı nasıl olsa bitmiştir. AKP dönemi yandaşlarının böyle bir sırada beklemek lüksü ve zorunluluğu yoktur . Sade vatandaşın ise hiç yoktur. Ancak kurbandan kurbana et yüzü görür onlar.
Hadi gidelim buradan , bize sıra gelmez. Hayır ; madem geldik biz de sıraya girip etimizi alacağız.
Ben dedi yaşlı , ak bıyıklı , bastonlu adam . Ankara’ya geldiğimde böyle sıra yoktu. Sizler geldiniz , Ankara’yı yaşanmaz hale getirdiniz. Kalsaydınız ya köyünüzde .
Benim gençlik yıllarımda 1966-1967 ‘de fakülte’de Türkiye ziraatla mı kalkınsın , yoksa sanayi ile mi tartışması yapılırdı. O zaman bir tek ürünün ithal edildiğini hatırlamıyorum. Kendine yeterli yedi tarım ülkesinden biriydi Türkiye dedim. Şimdi tarımın yapıldığı yerlerde taş binalar yükselmekte ve hızla ülke geneline yayılmakta. AKP döneminde saman ithal eder duruma geldi ülkemiz. Şu alacağız eti dahi
Arjantin’den , Avustralya’dan ithal ediyoruz. Ben ziraat teknisyeni olarak emekli oldum . Çorum, Delice , Kargı’da çalıştım . O kadar zoruma gidiyor ki ülkemin bu hale düşürülmesi. Artık dedi öbürü , halk ta kazancı yok diye tarımdan kaçmaya başladı . Dünyanın en pahalı
mazotunu kullanıyor çiftçimiz , tarımda üretim girdileri çok pahalı , kazanç olmayınca ne yapsınlar ,tarlayı arsaya çevirip üzerine villa yapıp ömür boyu kazanacağının en az yüz katını kazanıyor.
Amasya’nın Yeşilırmak boyu bağ ve bahçelerle donanmıştı çocukluğumuzda . Derbent bağları , Bahçeler içi , Helvacı , Orman bağları , Cığ
cığ bağları şimdi burada taş binalar yükselmekte en az 653 bin meyve ağacı telef edildi rant uğruna. Halk memnun elbette bu durumdan ama Amasya deprem bölgesi , tabiat asla affetmez , kendinden zorla alınanı bir gün gelir faiziyle birlikte en acımasız bir şekilde geri alır.
Ben dedi ziraatçı olanı , şu çalışanlara üzülüyorum. Sıradakilere et yetiştirmek için nasıl da canla başla çalışıyorlar. Ben de çiftçiye gübre yetiştirmek için gece yarılarına kadar çalışırdım. Anlarım çalışanın halinden.
Bir kilo et için bu sıra çekilir miydi ? Dedi. Yok dedim , halkla konuştum . Hepsi dertli pahalılıktan , yokluktan ama sonuçta onlar AKP’yi yüzde 49.5 ile yeniden iktidar yapmadılar mı ? Ne yapsınlar dedi ? Başka seçenekleri mi var .
Saygılarımla,