HAYDİ GENÇLER OSMANLICAYA
Maksat gündem değiştirmek , onlar da biliyor çocukların bunu öğrenemeyeceklerini . Elbette Osmanlıca öğrenmenin kitap okuyan nesil için
faydası var , bilhassa tarih ve sosyal bilimler alanında eğitim alan öğrenciler mutlaka öğrenmeli . Amasya Sultan Beyazıt Kütüphanesinde binlerce yazılmış Osmanlıca eser okunmak için beklemekte , bir zamanlar ben de Osmanlıca öğrenmeye heveslenip , İstanbul Bağlarbaşındaki İlâhiyat Fakültesinin dil kursuna yazılmıştım. Bir ay kadar gitmeme rağmen öğrenme konusunda ilerleme
kaydedemediğimden bırakmak zorunda kaldım.
Sarıklı hoca, medresede ders anlatırken, genç mollalardan biri parmak kaldırmış:
"Susadım hocam!"
Hoca sinirlenmiş:
"Öyle denmez... Derunum ateş - i nar ile püryan idigünden, bir kadeh lebriz ab - ı hoşgüvar, nuş eyleyerek, teskin - i ateş ve bu suret ile iktisab - ı ferah - ı bişumar eylemeliyim... demeliydin... Cahiller gibi susadım, demek olur mu?"
Aradan zaman geçmiş, bir gün sınıftaki sobadan sıçrayan bir kıvılcım, gelip hocaefendinin sarığının kıvrımına girmiş...
Molla hemen parmağını kaldırmış:
"Ey hace - i bi misal, v'ey üstad - ı zi kemal, bu şakird - i pür kemal, şol vechile arz - ı hal eyler ki; bu hikmet - i mütteal, nar - ı mangaldan bir şerrare - i cevval pertab ile ser - i al'ül alinizdeki sarığı iş'al eylemiştir."
Hoca, elini sarığına atar atmaz, sarık tutuşur, hemen pencereden fırlatır:
"Bre mel'un, sarığın tutuştu desene!"
"Aman hocam, cahiller gibi, yandı, tutuştu denir mi?"
Öğrenilmesi istenilen Osmanlıca , Arap alfabesi ile yazılan yaklaşık bin yıllık devrin değişime uğramış Türkçesinin öğrenilmesi demektir. Değişimin temel belirleyicisi Arapça ve Farsçadır. Yukarıdaki fıkrada kullanılan Osmanlıcayı kaçınız anladınız. Karşılaştığı her kültürü benimseme konusunda oldukça yetenek sahibi olan Türk milleti İslamlaşmayla birlikte Arap alfabesini benimseyip Arapça ve Farsçanın sözlüğünden ve gramer biçiminden hiçbir zorlayıcı sebep olmamasına rağmen çok üst düzeyde alıntı yapmaya başlamıştır . Mektep ve Medreselerinde bu dillerin öğretimine büyük bir hassasiyet göstermiş hatta Selçuklularda olduğu gibi resmi yazışmalarını da
Farsça yapmaktan çekinmemiştir.
Türkçenin doğal akışını bırakıp Arapça ve Farsçanın bilimsel düzeyde sürekli tartışma konusu edilmesi gittikçe Türkçeden kaçışa neden
olmuştur. Türkçenin en büyük şairlerinden sayılan Bâki’nin meşhur Kanûni Mersiyesinin ‘’ Ey pây –bend-i dâm –geh –i kayd-ı nâm ü neng / Tâkeyhevâ –yı meşgale –i dehr-i bi-direng ‘’ biçimindeki ilk beytinde ‘’ey’’ ve ‘’ta’’ dan başka Türkçe sözlük yoktur. Fuzuli’nin şiir ve nesri de bundan farklı değildir.
Herhangi bir Osmanlı Türkçesi sözlüğünde on binlerce bugünün Türkçesinde olmayan Arapça , Farsça ve hatta Türkçe kökenli sözlüğe rastlanır. Bu durumu fark eden Osmanlı aydınları Cumhuriyetten yetmiş beş yıl önce Şinasi ile başlayan bir Türkçeleşme çabasına
girmişlerdir.
Yeni Osmanlıcı’ların her fırsatta övgüyle sözünü ettikleri Sultan II.Abdülhamid’in Türkçe çabalarını Latin alfabesine geçmeyi bile düşündüğünü görmezden gelerek Cumhuriyeti sebep göstermek bilim ve tarih bilgisiyle bağdaşmaz.
Osmanlıcanın lise çağındaki öğrencilere öğretilmesi hem imkansız hem de büyük ölçüde gereksizdir. İlahiyatçılar , tarihçiler ve Türk dili ve edebiyatı öğretmenleri de bütününe hakim olamadıkları Osmanlıca lügat ve grameri öğretemezler. Hal böyle iken liseli çocuklarımıza yönelik ‘’ ecdadın dilini öğrensin ‘’ söylemi sadece abesle iştigaldir.
Saygılarımla,