MİLLİ İRADE – YARGI İRADESİ ÇATIŞMASI
Henüz MHP İstanbul Milletvekili Sayın Alan ve diğer tutuklu sanıklar hakkında mahkemelerce verilmiş bir karar olmadığından bugünkü konumuz CHP’nin tutuklu milletvekilleri Sayın Haberal ve Balbay ile ilgili . Balyoz davası sanığı Sayın Alan ile KCK davası sanıklarının yargılanmakta oldukları mahkemelerden aykırı bir karar çıkmaması için , belli ki ilk mahkeme kararı beklenmiş, bunların neticelerinin de İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi kararı doğrultusunda olması kuvvetle muhtemel.
Bilindiği üzere İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, ikinci 'Ergenekon' davası kapsamında tutuklu olarak yargılandıkları sırada CHP'den milletvekili seçilen Prof. Dr. Mehmet Haberal ile gazeteci-yazar Mustafa Balbay'ın tahliye taleplerinin reddine karar verdi.
Kararın tartışılmasının önlenmesi için genelde bu gibi siyasi nitelikteki davaların kararlarının oy birliği ile verilmesi gerekir. Hukuk , kişi hak ve özgürlüklerini ilgilendirdiğinden , kararlar ; kişisel görüş ve yorumdan ziyade , yasaya uygun olarak verilir. Eğer Ak , ak ise, sen aka kara dediğin anda bağımsız yargı konusunda şüpheler ortaya çıkar, yargıya azalma bir tarafa güven kalmaz. Yargıya güvenin kalmadığı yerde ise toplumlar kendilerine göre bir yargı arayışına girerler ki , bugün neredeyse bütün TV kanallarında görülen durum budur.
Mahkeme kararı oy çokluğuyla alırken Mahkeme Başkanı Köksal Şengün karara muhalif kaldı.
Başkan Şengün ret kararına şu gerekçelerle katılmadı; kaçma, saklanma ve delilleri karartma ihtimali yok. Sebahat Tuncel kararı emsal olarak alınmalıdır.
Tahliye talepleri ile ilgili mahkemenin savcıları Nihat Taşkın ile Mehmet Ali Pekgüzel'e de görüşleri sorulmuştu. Gün boyu değerlendirmelerini yapan iki savcının 'tahliye taleplerinin' reddedilmesi yönünde görüş bildirdiği öğrenildi. Savcıların ret yönündeki görüşlerine ise Anayasanın 83/2 maddesinin göndermesiyle 14. madde gerekçe gösterdikleri belirtildi.
Milletvekillerinin tutukluluk hallerinin devamına esas olan Anayasa 83/2 ‘nin temel dayanağı 14. Maddenin yorumundaki farklılığı bilen mahkeme başkanı bu görüşe katılmamıştır. Ortada kesinleşmiş bir mahkeme kararı olmadan AİHM kararlarına aykırı olarak tutukluluk hallerinin ne kadar süreceği belli olmayan bir süreçte , Milli İradeye aykırı olarak , halkın temsilcilerinin TBMM’de temsil görevine engel olmak demokratik hukuk devletinde , yargının , yasamaya hükmetmesi anlamını taşır. İşine geldiği zaman ‘’ Egemenlik Kayıtsız, Şartsız Milletindir ‘’ diyeceksin, gelmediği zaman ise ‘’ Şeriatın kestiği parmak acımaz ‘’ diyeceksin. …
Bölücü terör örgütünün siyasi temsilcisi durumundaki partinin milletvekili Sebahat Tuncel' İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesince mazbatanın sunulmasının ardından dokunulmazlık gerekçesiyle tahliye edildiğinde dönemin İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili Turan Çolakkadı tarafından gerekçe yönünden itiraz edilmesi üzerine mahkemenin bu kez Tuncel'i ''milletvekili seçilen bir kişinin kaçma ve delilleri karatma şüphesi ortadan kalktığı'' gerekçesiyle tahliye ederken , CHP milletvekilleri Balbay ve Heberal’ın tutukluluk hallerinin devamına karar verilmesi son derece düşündürücü bir karardır. Üç seneden beri eğer delilleri toplayamadıysanız , bunun cezasını bu insanlara yükleyemezsiniz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi , tutukluluk süresinin makul süre üstüne çıkması nedeniyle Türkiye’yi bir çok kez cezaya çarptırmıştır. AİHM, uzun tutukluluk nedeni ile Türkiye’yi mahkum ederken 4 çarpıcı gerekçe gösterdi.
'Uzun tutukluluk insan hakları ihlalidir' Mahkemeye göre davaların karmaşık olması uzun tutukluluğa gerekçe olamaz .
AİHM kararında, Türkiye’de tutukluların yasal yollara başvurarak tahliye edilmelerini sağlayacak “çekişmeli yargılanma hakkı” verilmediğinin belirtilmesiyle adil yargılanma hakkının en önemli kriterlerinden olan yargılamanın “çekişmeli” olma ilkesine vurgu yapılmış oldu. AİHM, böylece tutukluların ne kadar itiraz ederlerse etsinler, haklarında verilen kararın değişmemesini, tutukluların savunmalarının mahkemece dikkate alınmamasına bağladığını ortaya koymuş oldu.
AİHM ayrıca hükümetin “Başvuranların itham edildiği suçların ciddi mahiyette olduğu ve tutukluluklarının devam etmesinin suçu önlemek ve kamu düzenini korumak için gerekli olduğu” yönündeki savunmasını da inandırıcı bulmadı. AİHM, mevcut davada en kısa tutuklu yargılamanın dört yıl altı aydan uzun olduğuna dikkat çekti.
AİHM, Türkiye’yi davaların uzun sürmesinden ötürü de mahkum etti. AİHM, hükümetin, “yargılamanın uzunluğunun, davaların karmaşıklığı, sanık sayısı ve başvuranların itham edildiği suçların mahiyeti göz önünde bulundurulduğunda, makul olmadığı biçiminde değerlendirilemeyeceği” savunmasını da kabul etmeyerek en kısa süren davanın 9 yılı aştığına işaret etti ve “davaların süresinin haddinden uzun olduğu ve makul süre koşuluna uymadığı kanısına varılmıştır” ifadesini kullandı. AİHM bu gerekçelerle 8 başvurucuya toplam 91 bin 800 Euro tazminat ödenmesine karar verdi.
Sonuç olarak milletvekillikleri bir yana tutukluluk hallerinin uzaması AİHM kararlarını dikkate almamak anlamını taşır ki , daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi, bu gidişle ödenecek tazminat mahkumiyetlerine Türkiye bütçesi dahi yeterli olamayacaktır.
Saygılarımla,