ÇANAKKALE MEKTUPLARI ( 2015 )
18 MART ÇANAKKALE ZAFERİ
Mülazım – ı sâni ( Teğmen ) Kerim Efendi’nin Biraderi Cemil Efendi'ye Gönderdiği Mektup
Bizim taburun kumandanı …Bey geçen gün , benim vasıtamla , düşmana en yakın siperleri işgal eden….bölük kumandanına düşmanın vaziyeti hakkında istihsal-i malumat ( Bilgi edinmek ) edilmek üzere bir esir derdestine ( yakalamak ) çalışmasını emir ve tebliğ
etmişti. Mahiyeti itibariyle müşkilatı aşikar ( güç ) olan bu iş için bölüğe birkaç müteşebbis ve fedakar asker tefrik( seçmek ) edildi.
Bunlardan biri de Mehmed Onbaşı idi . Aydın’ın bu ceri ( cesur ) ve cevval evladı ; kendisine tevdi edilen işin vehameti nisbetinde ehemmiyetini takdir edenlere has bir iftihar –ı mağrurane ile hazırlandı….Bölük Mülâzımı …Efendi ‘nin teberrüken ( uğur sayarak ) verdiği meşin kaplı en’am –ı şerifi göğsüne koydu. . Zılal – Leyl ( gece gölgeler ) içine atıldı…
Vakit geçiyor …Gece ilerliyor..El’an Mehmed Onbaşı yok….Bölük kumandanının ileri siperler yakınındaki izbesinde bütün bölük zabitanıyla birlikte kalplere ye’s ( ümitsizlik ) ve fütûr ( keder ) veren intizar ( gözlem ) ateşi içinde çırpınıyoruz. Kulaklarımızda Mehmed Onbaşı’nın ölüm muvacehesinde bile zerre kadar korkmayanlara mahsus bir lisân-ı vakar ile ‘’ Arkadaşlar ! Hakkınızı helal edin ‘’ tarzındaki nidâ-yı istihlali çınlıyor…
Ooh! Nihayet Mehmed Onbaşı geldi. Belinden yakalamış sırtına vurmuş olduğu genç tüysüz bir İngiliz neferini önümüze bıraktı.. Askerce bir selam verdi:
- Yüzbaşım ! Bunu avlayabildim dedi. İngiliz , sağ ayağından hafifçe mecrûh ( yaralı ) idi. . Mehmed Onbaşı , sergüzeşt-i cüretkârânesini ( cesur macerasını ) anlatır, siperlerinden çıkan üç İngiliz neferine nerede tesadüf edip çarpıştığını , birini öldürdükten sonra bu genç neferin elinden lâyık olmadığı silahı nasıl aldığını hikâye ederken İngiliz mebhût ( şaşkın ) ve mütehayyir ( hayretler içinde ) etrafına , bâhusus kara yağız çehreli , âteşin nazarlı , pos bıyıklı Mehmed Onbaşı’ya , hayat –ı cür’etkârına bakıyordu. Zavallı ancak on yedi yaşında var yok idi. Mehmed Onbaşı ‘’Dur çocuk ! ‘’ hitâb-ı şefkatiyle kendi pansuman paketinden çıkardığı pamuk ile İngiliz’in yarasını sararken biz de bu esirin hutût –ı vechiyesini ( yüz hatlarını ) , ihtisâsât –ı deruniyesini tetkike çalışıyorduk. Geçirdiği bedbaht tesadüften , uğradığı sadmeden fena halde korktuğu , çehresinden hâlâ sükun –yâb olmayan heyecanından anlaşılıyordu. Bölük kumandanı Yüzbaşı.. Efendi harbin en buhranlı ve mâtuf anlamlarında bile lâtife ve mizahı bırakmaz., şen fıtratlı beşûş ( güler yüzlü ) bir askerdir. Hatta bir gün
düşman cephemize binlerce mermi yağdırır , bunun gulgule –i havl-nâki ( şamatası ) etrafı kaplarken kendisine bombardımanın a’zami şiddet kesb ettiğinden bahsedildiği sırada:
‘’ İyi ya! ..Biz de düşmanın attığı tüfenk çatırtılarını duyup ürkmeyiz ‘’ demişti. Yine lâtife damarları kabardı. . Mehmed Onbaşı’ya hitâben ‘’ Gördün mü ? Onbaşı ..Karşımızdaki düşman hep böyle çoluk çocuk ..İnsan bunlara düşman demeğe utanır.. Yaralı bir çocuk yakaladım diye övünme !..Memlekette seninle alay ederler ‘’ diyecek oldu. Hepimiz Mehmed Onbaşı’ya baktık !
Mehmed Onbaşı , tâ gözlerinin beyazına kadar kızarmıştı..Cansiparane bir fedakarlıkla ifa ettiği vazifesinin – güya hiçliğinden dolayı adeta mahcub olmuştu. Gözleri yaşardı.:
‘’ Vallah , efendi ! Karşımdaki düşmanın bunlar gibi olduğunu bilse idim!..Benim silahımın namusu var ..Karılara , çoluk çocuklara
karşı kullanarak onu kirletmez…Yüz kişi olsalar , beni öldürmek istese bile yumruğumla karşı gider , pençemle ellerinden silahlarını alırdım ‘’ dedi. Bunu söylerken Mehmed Onbaşı , çelik pençesini bir hırs- ı şedid ,le sıkmış , polad ( çelik ) göğsünü mertliğe mugayir bir iş
yapmadığını anlatmak için mağrurane germiş idi .
(..) Gördün mü ? Kardeşim ! Bir Anadolu Mehmedciğin şu menkabe- i celadeti ( kısa yiğitlik hikayesi ) , Türk’teki feyyaz ( bereket ,
bolluk ) imanı , kendi kuvvet – i bi payanına ( sonsuz ) itimadı gösterir. . Bilsen şu Mehmed ‘in kaç binlerce eşi aynı aşk ve iman ile yaşıyor ..Asrın bütün ‘alât – ı mühlikesiyle ( öldürücü teçhizat ) mücehhez akûr ( azgın köpek ) düşmanlara karşı silah kullanmayı züll
( alçalma ) bilen bu millet artık kudret ve azametini öğrenmiş ; Allah ‘ın yardımıyla son zaferin İslam’ı kurtaracak olan silahına teveccüh edeceğine – sahihan – inanmıştır .
Kaynak : Çanakkale Mektupları – Polatlı Belediyesi Yayınları – Doç.Dr. Ömer Çakır
Saygılarımla,